Sonrası, Sonra
Sonrası, Sonra … yani önce bugünü halledelim, bugünün işlerini halledelim, bugünün sorunlarını çözelim; sonrasını yani yarın ile ilgili işleri ise sonra yaparız.
Önce bugünkü işleri (sorunları) halledelim ve sonra gelecek ile ilgili düşünceleri (hayalleri) konuşalım için kullanılan “Sonrası, Sonra” ifadesini çok severim.
Biz, lojistiğin ve özellikle depolamanın birçok sorunu varken bunları konuşmak ve bunlar için “doğru” çözüm üretmek yerine çok farklı şeyleri konuşuyoruz.
Neleri mi konuşuyoruz?
Düzenlenen konferanslara, panellere, seminerlere, zirvelere, TV programlarına, ve sosyal medya paylaşımlarına bakılırsa, nelerin konuşulduğu görülür. Bugünün sorunlarını konuşmadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.
Dost sohbetlerinde sorunları konuşuyoruz ama bu, sadece bizde kalıyor ve tabii ki sadece konuşuyoruz. Çokça rahatlama seansı oluyor çünkü sadece konuşuyoruz ve öneriler konuşuyoruz ama düzeltmek için tabii ki yetkimiz/etkimiz olmuyor.
Oysa sorunlarımızı her ortamda yüksek sesle konuşursak eminin karar vericilerin duymasını ve çözüm getirmesini sağlayabiliriz. Sorunları çözecek uygulamaları hayata geçirecek olan Karar vericiler, örneğin konferanslarda, panellerde ve sosyal medya paylaşımlarında sorunların konuşulmadığını görünce “sorun yok” ve hatta “harika hep gelecek konuşuluyor” diye düşünüyor/zannediyor olabilir.
Nedir bu sorunlar?
İşin içinde olanlar, bu sorunları en az benim kadar biliyor.
Örneğin uzayan ödeme vadeleri, gençlerin sahada yapılan lojistik işlerini seçmemesi, şoför eksikliği, mavi yakalı depocu eksikliği, akaryakıt fiyatlarındaki artış, akaryakıt fiyatlarındaki ÖTV oranı, lojistik işi yapan şirketlerin finansa (banka kredisine) erişimindeki zorluklar, yüksek çalışan devir hızı, özellikle mikro ve küçük ölçekli şirketlerin dijitalleşememesi, yetersiz lojistik eğitimi…
Aklınıza “20 yıl önce ‘uzayda depo kuralım’ hayali olduğunu ve bugün ‘hâlâ hayaller kurduğunu’ söyleyen birisi olarak, yukarıdaki yazdıklarınızla çelişiyor musunuz?” sorusu gelebilir. Çelişmiyorum. Vicdanım rahat. Ben, elimde geldiğimce her ortamda “sorunları” konuşuyorum/yazıyorum ve konuşturmak/yazdırmak için uğraşıyorum. Yani vicdanım rahat…
Sadece “çiçek, böcek, zebra…” değil sorunlarımızı da konuşalım. Ama sorunlarımızı konuşmuyoruz.
Oysa sorunlarımızı her ortamda, örneğin konferanslarda, panellerde, seminerlerde, zirvelerde, TV programlarında, sosyal medya paylaşımlarında yüksek sesle konuşmalıyız. Böylece eminim karar vericilerin duymasını ve çözüm getirmesini sağlayabiliriz.
Özellikle bugünlerde sorunları, çok daha fazla konuşmalıyız. Sonrasını yani çiçeği, böceği, zebrayı sonra konuşalım.
Bir Yorum Yazın